Soru 1: ŞEKER HASTASININ YARASI NASIL MIKROP KAPAR ?
“Mikrop kapma” deyimi gerçegi ifade etmedigi gibi bazi yanlis anlamalara da neden olmaktadir. “Mikrop kapma” ve “Mikrop bulasmasi” terimleri bulasici hastaliklar için geçerli olabilir. Kizamik, kabakulak, gripal enfeksiyon gibi bulasici hastaliklarda mikroorganizma vücuda bir yerden girer ve hastaliga neden olur. Normal saglikli derinin 1 cm2’sinde mikroorganizma sayisi 10.000 kadardir. Bunun önemli bir kismini stafilokokus aureus, stafilokokus epidermidis ve streptokoklar olusturmaktadir. Bu bakteriler ayak yaralarinda en ciddi enfeksiyonlari yapan etkenlerdir. Demek oluyor ki derimizde, kullandigimiz esyalarda, yakin çevremizde her zaman enfeksiyon yapabilecek bakteriler vardir.
Derimizde herhangi bir yara (giris yolu) yok ise, bu bakteriler her zaman var oldugu halde herhangi bir enfeksiyona yol açmazlar. Eger derimizde küçük ya da büyük bir yara varsa, mikroorganizmalarin her yerde var oldugunu ve enfeksiyon yapabilecegini kabul etmek gerekir.
Soru 2: KAN ŞEKERİNDE KISA SÜRELI YÜKSELMELER, AYAK YARALARININ OLUŞMASINA NEDEN OLUR MU ?
Ayak yaralarinin ortaya çikisini hazirlayan iki ana neden sinir tahribati (Nöropati) ve damar bozuklugu (Anjiyopati) uzun süreli kronik bir hastaligin sonucudur. Yillarin ihmali ile sinirlerde ve damarlarda yavas yavas ilerleyen bir bozukluk gelisir. Bu zeminde ayak sorunlari ve ayak yaralari ortaya çikar.
Ayak enfeksiyonlarinda kan seker düzeyinde ani artislar görülür. Bu durumdan çogu zaman yanlis anlamlar çikartilir. Kan sekeri yükselmelerinin ayaklarda yaralarin “patlamasina” yol açtigi sanilir. Oysa tam tersi dogrudur. Ayakta yara ve enfeksiyon ortaya çiktigi için kan sekeri yükselmistir. Enfeksiyonun ciddiyeti ile metabolik bozukluk arasinda tam bir paralellik vardir. Ayak enfeksiyonlarinda kan sekeri 300 – 400 mg düzeylerine kadar yükselir. Akut infeksiyon durumunda hastalarin o zamana kadar aldigi insülin dozlari yetersiz hale gelir. Enfeksiyon kontrol altina alinmadan kan sekerini ayarlamak pek mümkün olmaz.
Soru 3: HASTALIK YAPAN MİKROORGANİZMALAR AYAGA HANGI YOLLA BULAŞIR?
Saglam deri mikroorganizmalarin vücuda girisine izin vermez. Ayakta bir infeksiyon ortaya çikmissa, deride mutlaka bir giris yolunun (yaralanmanin) varligi kabul edilmelidir. Ayak derisindeki küçük bir vuruk veya çatlak, mantar infeksiyonu, hatta bir tirnak yarasi mikroorganizmalarin vücuda girisi ve ciddi bir ayak enfeksiyonu olusturabilmeleri için yeterli olabilir. Bu nedenle ayaktaki her yaranin önemi büyüktür. Ayaginda büyük veya küçük bir yara ile dolasan her seker hastasi bombayla dolasiyor demektir. Bu bombanin nerede, ne zaman, nasil patlayacagi ve neleri alip götürecegi bilinmez. Kesin olan sey, yarasini önemsemeyen ve tedavisini yaptirmayan seker hastasının er geç kayiplarla karsi karsiya kalacağıdır.
Soru 4: ALKOL ALIMININ, ŞEKER HASTALARININ AYAK SORUNLARINA NE GİBİ OLUMSUZ ETKİLERİ VARDIR ?
Ayaklarinda agir nöropati bulgulari oldugu halde baska nedenlerle bunu açiklayamadigimiz hastalarimiz oldu. Bu hastalarin uzun süredir önemli miktarlarda alkol aldigini ögrendik. Alkol alimi ayak sinirlerinin tahribatini hizlandirmakta ve nöropatinin daha erken yaslarda ortaya çikmasina neden olmaktadir. Alkol almanin nöropatiyi olumsuz etkiledigini vurgulayan literatür bilgileri de vardir.
Soru 5: ANTİBİYOTIKLERİN YARA TEDAVİSİNDEKİ YERİ NEDİR ?
Antibiyotikler, mikroorganizmalarin üremesini engelleyen ya da onlari yok eden dogal veya sentetik maddelerdir. Penisilinin kesfinden sonra, çok sayida yeni antibiyotik insanligin hizmetine sunulmustur. Antibiyotikler agiz, adele ya da damar yoluyla kullanilabilirler.
Temiz yaralari enfeksiyondan korumak için genellikle bir süre antibiyotik tedavisi uygulanabilir (proflaksi).
Enfekte olgularda ise mikroorganizmalari yok etmek ve enfeksiyonun yara iyilesmesine verdigi zararlari ortadan kaldirmak için antibiyotik tedavisi gereklidir. Özellikle akut, ilerleyici enfekte yaralarin tedavisinde antibiyotiklerin önemi ve basaridaki payi inkar edilemez.
Soru 6: PANSUMAN NEDİR ?
Pansuman yaradaki olumsuz kosullari gideren, canli hücre ve dokular için uygun çevre kosullarini saglayan önemli tıbbi bir işlemdir.
PANSUMANDAN BEKLENEN YARARLAR NELERDİR ?
Pansuman, gaz ve su buharinin disariya geçisine izin vermeli, disardan içeriye oksijen geçisine izin vermeli, fakat bakteri geçisine izin vermemelidir.
Pansuman, açik yarada nemliligi korumalidir. Canli dokularin canliligini korumalari ve üremeleri ancak nemli ortamda mümkündür. Aksi takdirde açik yaradaki sivi kayiplari, dokularin kuruluguna yol açar, kuruyan dokular canliligini kaybeder (nekroz). Bu sekilde olusan nekrotik dokular bakterilere üreme ve siginma ortami yaratir.
Pansumanin emici (hidrofil) özelligi olmalidir. Bu özelligi ile pansuman, yara yüzeyinde, yara bosluklarinda ve doku araliklarinda bakteri üremesini kolaylastiran besleyici sivilarin birikmesinin önüne geçer. Ayrica enfekte yaralarda bakteri ve ürünlerini (toksin) yara yüzeyinden uzaklastirir. Sonuçta yara kisa sürede ameliyata hazir hale gelir.
Pansuman, isi kaybinin önüne geçmelidir. Optimum iyilesme 37°C – 39° C arasinda olur. Açik yarada deri yokluğu nedeniyle isi kaybi fazladir. Düsük isida hücre üremesi durmustur, damarlarda vazokonstrüksiyon olur, lokal direnç bozulur, bakteri faaliyeti artar, enfeksiyon hiz kazanir.
Uygun pansuman altinda, lökositler yara derinliklerine kaçmaz. Yara yüzeyine gelerek, bakterilere karsi daha etkili olur. Ölü dokularin (nekroz) fagositoz yoluyla yok edilmesi hizlanir.
Uygun pansuman, ölü dokularin uzaklasmasini (debridman) hizlandirir.
Pansuman, degistirme sirasinda doku ve hücrelere zarar vermeden yaradan kolayca ayrılmalıdır.
Pansuman, ucuz olmalidir.
ANTİSEPTİK MADDELERİN YARA TEDAVİSİNDE YERİ VAR MIDIR ?
Antiseptik maddeler mikroplari yok etmek için haricen kullanilan maddelerdir. Geçmiste tentürdiyot, potasyum permanganat, hidrojen peroksit, merkürokrom, rivanol gibi antiseptik maddeler kullanilirken, günümüzde heksaklorofen grubu (savlon, zefiran vs.) povidon-iyot (batikon, betadin vs.) gibi antiseptikler tercih edilmektedir.
Antiseptik maddelerle ameliyathane temizligi yapilmakta, cerrahlar ellerini ve ameliyat alanlarini yikamaktadir. Derimizin dis kismi (epitel dokusu) çok dayanikli bir dokudur. Bu yüzden saglam deri antiseptik solüsyonlardan zarar görmez. Oysa açik yarada, deri örtüsünden yoksun, açikta kalmis dokular dis etkilere ve antiseptik solüsyonlara karsi çok hassastir. Diyabet, radyasyon, dolasim bozuklugu gibi bir takim özel durumlar hücre ve dokularin yasam gücünü azalttigi için antiseptik solüsyonlara hassasiyet daha da artmistir.
Açık yarada enfeksiyon etkenlerini yok edecegiz diye, antiseptik maddelerin kullanimi mikroorganizmalardan önce kendi dokularimiza zarar verir, hatta onlarin ölümüne yol açar. Canliligini her ortamda sürdürebilen mikroorganizmalar ise antiseptik madde kullanimindan fazla etkilenmez.
Benim 25 yildir dilimden düsmeyen kaliplasmis bir söz var; “Yaraya tatbik edeceginiz maddeyi önce kendi gözünüze sürünüz, eger rahatsizlik vermiyorsa yaraya tatbik edebilirsiniz.”
Bu sözler, yaraya hoyratça yaklasanlara kaba bir tepki gibi görünse de ben, insafli bir ölçü kullandigimi ve bugün açik yaraya haksizlik ettigimi bile düsünüyorum. Çünkü, gözümüze tatbik ettigimiz maddeleri bile açik yaraya kullanirken temkinli olmaliyiz. Nedenler ortada, deneyerek daha iyi görme ve anlama olanagi var. Gözümüz disa açik bir organ, zararli maddelere karsi hazirlikli ve donanimli. Örnegin ter, sabunlu su, alkol, savlon, batikon gibi maddelerden birinin göze ulastigini varsayalim;
- Göz yaşı akışı birdenbire artar, zararli maddeyi sulandirir ve gözden uzaklastirir.
- Göz kapaklari hizla açilip kapanarak zararli maddelerin göze ulasmasina engel olur, ulasanlarin da hizla uzaklasmasina yardimci olur.
- Bu çabalar yetmezse gözümüzde agri olur. Agriyi hafifletmek için gözümüzü yikariz.
- Bunlar yetmezse göz doktoruna gideriz. Ayni maddelerden birinin açik yaraya ulastigini düsünelim;
- Normal yapida duyusal sinir uçlari deride sonlanir. Bu yüzden derimiz çok hassastir. Oysa açik yarada deri kaybi oldugu için yara tabani duyu reseptörlerinden mahrumdur. Bu nedenle bu yaralar yeteri kadar duyarli degildir. Tatbik edilen toksik maddelere karsi agri reaksiyonu zayiftir.
- Hücre ve dokularin antiseptiklere karsi kendini koruma olanagi yoktur. Diyabetik ayak yaralarinda, radyasyon yaralarinda, varis ülserlerinde yaranin canliligi (viabilitesi), kanlanmasi toksik etkiyi atlatacak kadar güçlü degildir.Her ülkede akademik mükemmelligi kabul edilmis bir kitaptan (2) bir paragrafi aktarmak istiyorum; “Debridmandan sonra yara pansumani devamli tartisma konusu olmustur. Bununla birlikte göze uygulamayacagin hiçbir maddeyi yaraya uygulama ilkesine uyulursa, pansumanin yara iyilesmesine verdigi zarar engellenmis olur…. Pansumanlar yarayi nemli tutarsa iyilesme için uygun bir ortam saglanir. Dakin’s solüsyonu, hidrojen peroksit, % 10’luk iodin solüsyonlarinin hepsi (betadin, batikon vs.) dokuya toksiktir ve kullanimlari artik dogru degildir”. Benim antiseptik madde kullanimina karsi tutumum belli ve 25 yildir bu tutum degismedi. Sizler polikliniklerde, bir takim yara tedavi merkezlerinde yaranin nasil ve kimler tarafindan tedavi edildigine bakarak karar veriniz.Ben, burada, yaralarin temizliginde ve pansumaninda antiseptik madde kullaniminin mantiginin da, bilimsel bir dayanaginin da olmadigini bir kez daha vurgulamak istiyorum.